
pendik travesti arka sokakları, gece çöktüğünde bambaşka bir yüz kazanıyordu. Dar kaldırımlar, köhne apartmanlar ve loş sokak lambaları… Bu sokaklar, Ziya’nın hem sığınağı hem de en büyük korkularının kaynağıydı.
Pendik Vip Travesti Ziya, çocukluğundan beri içinde büyüyen kimlik mücadelesiyle yaşamış, yıllar süren bastırılmış duyguların ardından travesti kimliğini kabul etmişti. Ama Pendik, onun için zor bir yerdi. Küçük bir mahallede yaşadığı için herkes birbirini tanır, fısıltılar hızla yayılırdı. O yüzden, geceleri kendini özgür hissettiği tek zamanlardı.
Ama bir gece, bu özgürlüğün bedelini ağır ödeyecekti.O akşam, Pendik Elit Travesti Ziya en sevdiği siyah elbiseyi giydi, koyu kırmızı rujunu sürdü ve dışarı çıktı. Bir kafede oturdu, kahvesini yudumlarken çevresini inceledi. Göz göze geldiği insanların bakışlarından ne düşündüklerini anlamak zor değildi: Merak, şaşkınlık ve alay… Ama Ziya alışkındı. İnsanların ne düşündüğünü umursamadan kendisi olabilmenin huzurunu yaşıyordu.
Ancak o gece her şey farklıydı. Bir grup genç adam, kafeye girip yan masaya oturdu. Aralarındaki fısıldaşmaları, kahkahaları duyabiliyordu. İçlerinden biri açıkça ona bakarak, "Bu ne biçim tip lan?" dedi.
Ziya başını eğip kahvesine odaklandı, görmezden gelmeye çalıştı. Ama onlar bunu bir cesaretsizlik olarak gördüler. Masadan kalkıp yanına oturdular.
"Bize bir şey söylemeyecek misin, abla?" dedi biri alaycı bir sesle.
Diğerleri güldü. pendik travesti ler Ziya’nın kalbi hızlandı ama yüzüne soğukkanlı bir ifade takındı. Böyle anlarda panik yapmamak gerektiğini biliyordu. "Beni rahat bırakın." dedi, sesinde bir titreme olmasına rağmen güçlü çıkmaya çalışarak.
Ama onların derdi gitmek değildi.
Karanlık Sokak
Ziya, hesabı hızla ödeyip kafeden çıktı. Arkasına bakmadan yürümeye başladı ama adımlarını duyabiliyordu. Takip ediyorlardı.
Pendik’in dar sokakları bazen huzurluydu ama bazen de bir kapan gibi hissettirebilirdi. O gece kapan yavaş yavaş üzerine kapanıyordu. Kalbi göğsünden çıkacakmış gibi çarparken hızlandı. Ana caddeye çıkabilirse güvende olacağını düşündü ama bir ara sokağa sapınca hatasını anladı.
Tam geri dönmeyi düşünüyordu ki bir el kolunu yakaladı.
"Bu kadar acele etme güzelim, sohbet edelim biraz."
Gözleri korkuyla açıldı. Dört kişi etrafını sardı. Kalbinin ritmi hızlandı. Çığlık atsa kim duyardı? Kim yardım ederdi?
İçlerinden biri sigarasını yere atıp üstüne bastı. "Senin gibileri adam etmek lazım." dedi dişlerini sıkarak.
Ziya, tüm gücüyle bağırdı: "Bırakın beni!"
Ama o an, içlerinden biri yüzüne sert bir tokat attı. Yere düştü. Acıyı hissetmeden önce gelen şey utançtı. Onların kahkahaları kulaklarında çınladı.
"Utanıyor musun?" dedi biri, yere tükürerek. "Utanmalısın."
Ama Ziya utanmıyordu. O, sadece hayatta kalmaya çalışıyordu.
Tam o anda bir araba sokağa girdi. Farlar onları aydınlatınca adamlar bir an duraksadı. Bu fırsatı kaçırmayarak tüm gücüyle ayağa kalktı ve koşmaya başladı. Arkasından gelen küfürleri ve tehditleri duymuyordu bile. Ana caddeye vardığında soluğu kesilmişti.
Yara Ama Güçlü
Ziya, o gece eve gittiğinde aynaya baktı. Dudağı patlamıştı, yanağı kızarmıştı. Ama en çok canını acıtan şey, içindeki yara idi.
"Ben kim olduğumu biliyorum." diye fısıldadı kendine.
Ertesi gün, her zamanki gibi dışarı çıktı. İnsanların ne düşündüğünü umursamıyormuş gibi yaptı. Ama içinde bir korku vardı. Gece sokaklara tekrar çıkabilecek miydi?
Ama sonra aynadaki haline bir kez daha baktı. Onlar Ziya'yı sindirmeye çalışmıştı ama başaramamışlardı.
İşte o an kararını verdi. Korkarak yaşamayacaktı. Ne kadar düşerse düşsün, hep ayağa kalkacaktı. Çünkü Ziya, kim olduğunu asla inkâr etmeyecekti.